KERKÜK
İLİNİN HÂKİMİ
“Meşhur Avukat
Muhammed Hacı İzzet ( Ebu Aydın)”
Nizamettin
İbrahimoğlu’nun kalemiyle
Tercüme: Ahmet Yasin Küçüktiryaki
Yaşam Öyküsü
Asıl adı Muhammed bin Hace İzzet bin Veli
bin Receb’tir. Babasının mesleği olan “Telci” lakabıyla
tanındı. Aileleri de mesleklerine nispetle “Bakkalbaşı,
Kalenci” lakaplarını aldı. Birde “Celâlî” lakabı
kullanmışlardır sebebiyse Celaleddin Harzemşah’a nispet
edilmelerindendir, yine “Bayraktar” lakabını da
atalarının savaşlarda Harzemşah devletinin sancağını
taşımış olmalarından dolayı almışlardır. O bir
siyasetçi, büyük bir Türkmen mücahidi ve gazeteci
olmasının yanı sıra bir düşünürdü, davetçi ve mücadeleci
bir kişiliğe sahipti.
Dedesi Recep Kalenci Adanalıdır. Daha
sonra Osmanlı memleketlerinden Musul ve Ravendoz’a geçti
oradan da Kerkük’e taşındı. Ebu Aydın 1928 yılında
Kerkük ili Koriya bölgesi Sarıkahya mahallesinde doğdu.
aslında. Şüphesiz ki ilim, cihad ve zenginlik dolu bir
evde yetiştiler ve sömürge karşısında hürriyet ve
saygınlıkları hariç hiçbir eksiklik yaşamadılar. Babası
Hace İzzet Veli Nakşibendî Kerkük’ün saygın
isimlerindendi ve Osmanlı’nın çöküşünden itibaren
İngilizlere karşı duran mücahitlerin önde
gelenlerindendi. İngilizler onu ve çocuklarını gözetim
altında tuttular. Irak ordusunda vatani görevini
yaparken attan düşmesi sonucu hastalığa yakalanan oğlu
Üsteğmen Enver’in ölümüne de İngilizlerin onun tedavi
için Irak dışına çıkmasına müsaade etmemeleri sebep
olmuştur. Bilinen bir şey vardı ki o da monarşik
yönetimin ülkenin en basit meselelerinde bile söz sahibi
olamadığıdır. İkinci olarak ise diğer oğlu Avukat
Muhammed, o da bütün Irak hükümetleri tarafından gördüğü
türlü eziyet ve zulümler yüzünden ülkesinden Türkiye’ye
oradan da Hollanda’ya göç etmek zorunda kaldı ve orada,
milletinin bağımsızlığını, refahını ve hürriyetini
göremeden ülkesine hasret bir şekilde vefat etti.
Muhammed, ilk, orta ve lise eğitimini
Kerkük’te tamamladı. 1950 yılında Hukuk Fakültesi’ne
girdi ve 1954 yılında mezun oldu. Daha sonra avukat
olarak atandı. Kısa zamanda meşhur bir avukat ve büyük
bir Türkmen siyasi lider oldu. Çünkü o cesurluk, mertlik
ve tarafsızlık gibi erdemlere sahipti. Aynı şekilde
ilim, düşünce ve geniş bir ufka sahipti. Milletiyle ve
onun düşmanlarıyla aynı anda nasıl muhatap olunması
gerektiğini biliyordu. Türkmen halkının özellikle
Kerküklülerin saygı ve güvenini kazandı. Allah ve
Resul’ünün sevgisi, vatan, millet sevgisi konularında
milletini eğitmekle meşgul oldu ve gerek malla gerekse
canla eldeki bütün imkânlarla nasıl savunulacağını
onlara öğretti. O, canlar feda edilmeden istenilen
hedefe ulaşılamayacağını biliyordu, bu nedenle Muhammed
edebiyle, ahlakıyla, liderlik özellikleriyle,
düşünceleriyle kınayanların kınamasından çekinmeden
vatan ve milletin savunulması hususunda gelecek Türkmen
nesilleri için güzel bir örnek oldu.
Monarşik yönetimin işbaşı yapmasından
itibaren Muhammed’in eğitim hayatının hiçbir dönemi
huzurla geçmedi. Daha ilkokul öğrencisi iken defalarca
ülkesini terk etti. Irak şehirleri arasında sürekli göç
etmek zorunda kaldı. Kerkük’ten Bağdat’a, Nasıriyye’ye,
Kufe’ye göç etti, son olarak Türkiye’ye ve oradan da
Hollanda’ya göç etti. Ve orada da vefat etti.
Hükümetler ve teşkilatlar
Irak’ın güneyinden, İran’dan, Türkiye’den, Suriye’den ve
hatta İsrail’den getirdiği yerleşimcilerle onların
dedelerinin yurdu olan Türkmeneli’ni işgal etti.
Bildiğimiz gibi bütün bunlar emperyalist devletlerin
evrensel planlarıdır ve bununla planlarına kanmayanları,
özellikle müslümanları böylece de Türkmen milletini
bölmeyi parçalamayı hedeflemektedirler. Onlar Irak’ı
milletsiz bir ülke sayıyorlardı. Onun halkının başka
milletlerden oluşmasını ve böylelikle ülkenin bol ve
zengin servetini sömürmek ve sonuçta stratejik mekânlara
egemen olmayı hedefliyorlar. Avukat Muhammed’in emeli
ilim yolunu sürdürmekti zira bu, düşmanlara karşı
koyabilmek için en güvenli yoldu. Fakat bilinen
hadiseler, Osmanlı hilafetinin düşmesinden sonra hızla
değişmeye başladı. Özellikle İngiliz mandasının sona
ermesinden sonra baskıcıların, bozguncuların ve
monarşiden diktatörlük yönetimine geçiş için 14 Temmuz
devrimini gerçekleştirenlerin baskı süreci başladı.
Sonunda ülkeyi teslim aldılar ve diktatörlük rejimine
boyun eğmeyenleri bir bir parçalamaya başladılar.
Türkmenleri, bin bir türlü zorlukla onlara karşı durmak
zorunda bıraktılar. Türkmenler Türkmen ilinin savunması
ve korunması amacıyla heyetler ve cemiyetler kurmaya
başladılar. Hacı Muhammed de onlardandı ve bu nedenle
diktatörlük ve baskıcılar tarafından hedef tahtasına
konuldu. Ona zulüm ve iftira etmeye başladılar ta ki 14
Temmuz 1959 tarihli katliama kadar. Türkmenler
Cumhuriyet’in birinci yıldönümünü kutlarlarken
Türkmenlerin önde gelenlerini yok etmek maksadıyla bu
hain katliamı gerçekleştirdiler. Onların çoğunu idam
ettiler fakat ilahi hikmet sonucu Ebu Aydın Kerkük’ten
çıkmayı başardı ve idamlardan kurtuldu.
Katliam sonrası defalarca
Bağdat’a göç etmek zorunda kaldı. Altmışlı yıllarda
ortamın yumuşamasından sonra kendisi, ailesi, annesi
Hacı Cemile Hanım, kız kardeşi Hacı Fazilet Bağdat’a göç
ettiler. Fakat diğer kız kardeşi Hacı Mediha ise
Kerkük’ün eski mal müdürü Hacı Halil İbrahim beyle evli
bulunması ve çocuklarının okula devam etmesi sebebiyle
Kerkük’te kaldı. Beş sene boyunca Bağdat’ta avukat
olarak çalıştı, daha sonra Kerkük’e döndü ve başlangıçta
adliye kâtibi sonra hâkim olarak çalıştı. Bağdat ve
Kerkük devreleri arasındaki hayatı, mücadelesinin zirve
noktasıdır.
Siyasi
Faaliyeti
Bir siyasetçi, düşünür,
gazeteci ve gerek söz gerek fiiliyatıyla tam bir davetçi
olan Muhammed Hacı İzzet, siyasi ve fikri faaliyetlerine
erken yaşlarda başladı. Bunda çevresinin, siyasetçi
babasının, seyahat ve göçlerinin, görüşme ve sosyal
aktivitelerinin çokluğu, aile kütüphanesinin,
dedelerinin kültürel birikimlerinin ve düşünce ve fikir
ehli kişilerle irtibatının etkili olduğunu
söyleyebiliriz. Bütün bunlar onun yetişmesinde ve
yönelimlerinde etkili olmuştur. Ellili yıllarda genç
yaşlarındayken, öğrencilik dönemlerinde görüşme ve başta
Kerkük’ün komutanları olmak üzere Irak’ın önde gelen
isimleriyle bağlantılarıyla faaliyetleri göze
çarpmaktadır. Faaliyetleri en geniş şekline Bağdat’a
hicreti ve sığınmacılığın olumsuzluklarıyla ulaştı. Ve
faaliyeti, milletini, vatanını baskıcı, sömürgeci ve
bozgunculardan kurtarmak için 1959 yılında İslami ve
siyasi propagandasının başlamasıyla imanî bir surete
büründü.
Muhammed Hacı İzzet
milletini, Kerkük ilini Allah’ın Kitab’ı ve Peygamber
Efendimiz’in sünneti üzere inşa etmeye çağıran ve onlara
bunun metodunu anlatan bir Türkmen düşünürüdür. Onları
ve özellikle de Türkmen halkından ona en yakın olanları
cihada çağırdı, onları bu yolda karşılık anlayış ve
kaynaşmaya davet etti. Davetini, ruhun azizliği, yürek
ateşi, bilinçli akıl, selim kalb, derin ve sağlam iman,
müslümanın yüceliği, takip edebileceği ve aktif rol
alabileceği açık görüş gibi ilkelerle destekledi.
Başkalarının yanlışlığa düşmemeleri için her iki yanında
daima eğitimci hocalar oldu.
1969 yılında Saddam
felaketini gerçekleştiğinde bütün Iraklıların ve
dünyanın da bildiği büyük zulüm sebebiyle bütün siyasi,
kültürel ve diğer faaliyetleri durdu. Siyasi cihadın
yerine irşat faaliyetlerini artırdı ve yolunda karar
kıldı. Hayat yolunda nasihat ve yol gösterme ile
kurtarılması mümkün olanları güzel söz ve güzellikleri
bir donanım ve silah olarak kullandı. Allah’ın
Kitab’ından ve Resul’ünün Sünnet’ini kaynak ve
yenileyici bir anlayış olarak alarak milletini
aydınlatmaya başladı. Ve bu imanî anlayış onun için
yeryüzünde insan hayatını izzet, şeref, cihad ve
dürüstlük üzere bina etme yolunda savunduğu önemli bir
görev oldu.
Mücadele
Öyküsü
1- Bilimlere ve dünya siyasetine vakıf,
bolca seyahat eden biriydi. Ülkesiyle ilgili umutlarını
gerçekleştirebilmek için hukuk veya siyaset fakültesini
bitirmeyi istiyordu. Ve bu isteğini Hukuk okuyarak
gerçekleştirdi, 1954’da Bağdat Üniversitesinden mezun
oldu.
2- Fakülteden mezun olduktan sonra
Kerkük’teki Petrol Şirketine tayin olmayı istedi fakat
bu İngilizler tarafından engellendi çünkü
sömürgecilerin, kendisi ve ailesi ile ilgili razı
olmayacakları izlenimleri vardı ve dosyalarına
kırmızıçizgi atılmıştı. Sicillerine İngiliz karşıtlığı
işlenmişti ve vatan-millet sevgisi ile tanınmaktaydılar.
3- 1959 katliamından önce devlete karşı
Türkmenlerin haklarını savunmak için Milli Yardımlaşma
Komisyonuna üye oldu. Avukat Tahsin Rıfat, Merhum Başkan
Ata Hayrullah ve Eczacı Mecid Hasan beraberinde
bulunmaktaydı. Tüm siyasi platformlarda İster İngiliz,
komünist, Arap milliyetçi veya Baas rejimi olsun baskıcı
her hâkimin karşısında doğruyu savunmaktan geri durmadı,
gerçeği söyleyip milletini savunmuştur. Bütün bunlar
resmi vesikalarda kayıtlıdır. (bkz. Tabakcılı’nın
Hatıraları ve Avukat Casim Muhlis’in Hatıratı s. 129)
4- Kerkük’te, Cumhuriyetin ilanından
sonra Türkmence ve Arapça yayın yapan Beşir ismiyle ilk
haftalık edebi dergiyi çıkarttı. Kendisi dergi sorumlusu
ve başyazarı ve Avukat Ata Terzibaşı yayın sorumlusu
olduğu halde Muhammed Emin Asri’ye derginin sahibi
olmasını teklif etti. Sonra bir matbaa satın aldı ve
avukatlık bürosunu derginin çıkarılması için bir merkez
haline getirdi. Aynı şekilde Cadillac marka bir araba
satın alarak derginin hizmetine verdi. Dergi sosyal ve
kültürel olaylarla, Türkmenlerin kültürel haklarıyla
yakından ilgilendi. İngiliz sömürgecilerin ve taraflı
hükümetlerin uygulamış olduğu baskı ve tehditlere
rağmen, ilk sayısı 23 Eylül 1958’te, son sayısı ise 17
Mart 1959’da çıktı. Kerkük İstihbarat müdürü Afak ve
Gavur bağı gibi dergideki diğer arkadaşlarıyla beraber
onu 16 Mart 1959’da önemli bir toplantı yapmak için
çağırdı ve derginin Arapça, Kürtçe ve Türkmence olmak
üzere üç dilde özel bir sayıyla çıkarılmasını istedi
fakat o bu teklifi reddetti. Derginin 26. sayısı
çıkıyordu ve onlara bütün cesaretiyle “Emrettiğiniz bu
şey Irak kanun ve anayasasına aykırıdır.” şeklinde cevap
verdi ve saatler sonra yakalandı ve İngilizlerle
irtibatı olduğu iddiasıyla Kut’a sürüldü. Fakat Emniyet
müdürü konu hakkındaki gerçekliği çok iyi biliyordu. Üç
ay sonra genel afla ülkesine geri döndü.
5- İngilizler Irak’ı dolaylı olarak
yönetiyorlardı ve Iraklıların vatan ve millet sevgisi
sahibi olmalarından çekiniyorlardı. Ve onu, isteklerini
yerine getirmezse ve reddederse Beşir dergisini
kapatmakla tehdit ettiler. Adamlarını derginin her
sayısından 100’er adet almak için gönderdi ve bu
istekleri de aynı şekilde red cevabı aldı zira o,
bununla kendilerine hükmetmek istediklerini biliyordu.
Son olarak onun için bir plan hazırladılar, onu Kut’a
sürdüler ve yukarıda da bahsettiğimiz gibi dergiyi
kapattılar. Sürgün edilenler arasında Mahkeme reisi Avni
Yusuf, Kasım Neftçi, Nurettin Vaiz, Şeyh Rıza, Kerkük
Emniyet Müdürü ve babasının Arap, annesinin Suriye
Türkmenlerinden olan İkinci Ordu Komutanı Nazım
Tabakçılı da Irak Türkmenlerine desteği dolayısıyla
bulunmaktaydı.
6- 1959 yılının Mart ayında Türkmenlere
karşı Kürt komünistler tarafından baskı ve zorlamalar
olmaya başladı ve özellikle Abdülvehhab Şevvaf
hareketinden sonra iyice yoğunlaştı. Kerkük’te
Turancılık iddiasıyla kadın-erkek, genç-yaşlı ayırt
etmeksizin sayıları üç bine yaklaşan kişi tutuklandı.
Aylar sonra tutuklular serbest bırakıldı ve Avukat
Muhammed’in de içlerinde bulunduğu bazıları güneydeki
şehirlere sürüldü. Genel afla geri dönüşünden dört ay
sonra 1959 Temmuz’unun 14. günü üç gün süren korkunç
Kerkük katliamı gerçekleşti. Avukat Muhammed’in ismi de
idam edilecekler listesinde bulunmaktaydı fakat onu
Kerkük’te bulamadılar. Çünkü o durumun farkına vardı ve
akrabası, arkadaşı olan (Usta Hasan Halef
Yüzüğüler)
ile ilk önce Bağdat’a oradan da Kufe’ye gitti. Olan
bitenden sonra ortamın durulmasından sonra Kerkük’e
döndü ve Bağdat’a tayinini istedi ve orada yukarıda da
belirttiğimiz gibi Adalet Bakanlığında adliye kâtibi
olarak çalıştı.
7- Hayatı pahasına Kerkük İkinci Ordu
Komutanı Tuğamiral
Nazım Tabakcılı lehinde el-Mehdavi mahkemesinde
şahitlik etti. Abdulkerim Kasım’ın onu monarşik hükümeti
yıkmak için Şevvaf hareketiyle beraber çalışmakla itham
etmesi sonucu 1959 yılında idam edildi.
Onların
despotluğunu ispat ederek mahkemeye karşı çıkmak
suretiyle bu iddiayı yalanladı.
8- Siyasi ve yayın yoluyla cihadının
devam etmesiyle 60’lı yıllarda Bağdat’a tayin olunduğu
sırada ‘’Mecelle tül Aha’’ adı altında Kardeşlik
Dergisi’ni çıkarttı. Ve 1961 yılında derginin sorumlusu
ve yazı işleri müdürü oldu. En zor siyasi durumlarda
bile milli görevleri korkmadan ve tereddüt etmeksizin
üstlenerek Irak’a uğruyordu.
9- Yetmişli yıllarda başkent Bağdat’a
kadı (hâkim) olarak atandı. Suçlularla, isyancılarla ve
kadın-erkek fuhuş yapanlarla mücadele etti, birçok
genelevi ve kumarhaneyi tehditlere ve verilmek istenen
rüşvetlere rağmen kapattı. Bir kere bile onlara yumuşak
davranmadı ve verdiği kararlardan asla dönmedi.
10- Nasıriyye şehrine kadı (hâkim) oldu
ve hırsızlarla, bozguncularla ve diğer suçlularla
mücadele etti ve yine aynı şekilde tehditlere rağmen
verdiği ceza kararlarından asla dönmedi.
11- Son olarak Kerkük’e kadı (hâkim)
oldu. Hiçbir gün adil olmayan bir kararın altına imza
atmadı. Zalim Baas partililer için bile taraflı kararlar
vermedi. Son olarak, ihyacılardan olmamasına rağmen
Saddam hükümeti tarafından Irak’taki ilk on hâkim
arasına seçildi ve ödüllendirildi. Kanaatimce bu mükâfat
ya cesareti, kararları ve adaleti sebebiyle veya baskıcı
hükümetin siyasi bir oyunu veya onların Türkmen halkına
da eşit muamelede bulunduklarını göstermeye çalışmak
için riyakâr bir davranış sonucu veya bilmediğimiz başka
sebepler sebebiyle verilmiştir.
12- Kültür ve bilgilenmeye önem
gösterirdi çünkü o, sömürü düzeninden kurtuluş birinci
derecede öğretim, aydınlanma ve cehaletten korunma ile
mümkün olduğunu biliyordu. Görüyoruz ki o, Beşir Dergisi
ismiyle ilk Türkmence dergiyi 1958 yılında çıkarttı ve
sermayesini de kendisi karşıladı. Yukarıda da geçtiği
gibi 1961 yılında Kardeşlik Dergisi’nde sorumlu ve
başyazar oldu. Türkmen Kardeşlik Deneğinde kurucu üye
oldu. Tuğamiral Abdullah Abdurrahman, Abdulkadir
Süleyman, Vahidüddin Bahattin ve Doktor Merdan Ali ve
Habib Hermezli, Abbas Elvandavi, Doktor Cemal Mustafa ve
Seyit İrfan ve diğer bazı arkadaşları onunla beraberdi.
13- Bundan dolayı diyebiliriz ki o,
çağdaş Türkmen yayıncılığının önderiydi. Çünkü Türkmence
ilk dergiyi çıkartmıştır. Türkmen Edebiyatının öncüsü
olması konusunda şansı yaver gitmedi çünkü o bütün
vaktini Türkmen halkının haklarını savunmak için
harcadı. Onların meseleleriyle uğraşması ona yazma
fırsatı vermedi. Fakat o, yukarıda da belirttiğimiz gibi
eylemleri, düşünceleri ve izlediği yolla genç nesilleri
yetiştirdi.
Sosyal Hayatı
Kifri kazası
ailelerinden birine mensup meşhur Türkmen edebiyatçı ve
yazar Abdulhakim Rızaoğlu’nun kızıyla evlendi ve ondan
Aydın isminde bir oğlu, Ayfer ve Deniz isminde iki kızı
dünyaya geldi.
Okul, iş ve siyasi hayatında zeki,
çalışkan ve güzel ahlaka sahip biriydi. Hayat
felsefesini babasından ve ailesinden aldı. Ne kadar
bahsedersek bahsedelim onun hayatını bu makalede
anlatmak mümkün değildir. Bunun için ancak büyük bir
kitap yazılması gerekir. Fakat diyebiliriz ki komutan
olsun başkan olsun milli, siyasi ve inanç hayatında ve
diğer konularda en az dört sıfata haiz olmalıdır.
Birincisi dirayet ve ilim, ikincisi cesaret ve
korkusuzluk, üçüncüsü iman ve güzel ahlak ve dördüncüsü
devletten aldığı maaş olmaksızın ailesinin geçimini
sağlayabileceği bir mal varlığıdır. Hâkim Muhammed
(r.h.m.) bütün bu özelliklere sahipti. Onun Allah’a olan
imanı ve yüksek ahlakı sınırsızdı çünkü o yüce bir
âlimin ve zengin bir ailenin oğlu olup Irak ve Kerkük’te
bulunan İngiliz yanlıları ve taraftarlarına karşı
mücadeleci bir siyaset ve ilke sahibi bir kimseydi.
Bu gibi komutanlar her türlü
saygıyı hak etmektedirler. Çünkü onlar bizim âlimlerimiz
ve büyüklerimizdir. Onlar birçok kitap ve makaleden daha
değerlidirler. Çünkü onlar vatanları ve mazlum
milletleri için canlarını feda ederler, vatanlarının ve
milletlerinin mutluluğu ve diktatörlerden,
bozgunculardan, işgal, sömürü ve zulümden onları
kurtarmak için kendileri gibi büyük nesiller
yetiştirirler.
Tarihten, komutanlık
vasıfları ile bezenmiş ve kendisini o vasıflar üzerine
bina etmiş bu tür büyük mücadeleci ve mücahit
şahsiyetlere örnekler verebiliriz. Onlar ne bir kitap ve
ne de bir makale yazmışlardır. Hulefa-i Raşidin, Halid
b. Velid, Amr b. As, Ömer b. Abdülaziz, Muhammed Fatih,
Ömer Muhtar ve daha birçok şahsiyet buna örnek olarak
sıralanabilir. Her ne kadar onlar iman derecesi, sabır,
cesaret ve adalet gibi bazı noktalarda birbirlerine
üstün olsalar da komutanlığının yanı sıra aynı zamanda
bir müellif olan İmam Ali (r.a.) dışında hiç biri bir
eser yazmamışlardır. Yine onların çoğu savaş
meydanlarında şehit olmamışlardır. Bu örnekleri vermemin
sebebi, bazı kişilerin komutanlık özellikleri arasında
eser telifi, yazmak, diploması olmak ve savaş
meydanlarında şehit olmak gibi hususiyetlerin olduğunu
belirtmektir.
Yetmişli yıllarda hac
vazifesini yerine getirdi, Kuran, sünnet, İslam tarihi
ve diğer bazı İslam ilimlerindeki eğitimine devam etti,
aynı zamanda siyasi hadiseler ve gerçeklikler üzerine
eğitimine güvenilir Türkmence ve Arapça kaynaklar
kaynaklığında devam etti ve bildiği her şeyi hatta
endişelerini milletiyle paylaştı. Uğradığı her yerde,
geçtiği her meydanda, ziyaret ettiği ve yaşadığı her
ülkede sıkıntılara maruz kaldı.
Türkiye ve
Hollanda’ya Hicreti
Vatanını, milletini ve
halkını çok sevdi. Geçmişten beri ülkesi, vatanı ve dini
ile sıkı bir bağ kurdu. Vatan sevgisi imandandır ve ona
olan özlemi onun gibi müslümanların iki özelliğidir.
Peygamber Efendimiz Mekke-i Mükerreme hakkında şöyle
buyurmuştur: “ Allah’a yemin olsun, sen Allah’ın
yeryüzündeki en hayırlı mekânısın, bana da en sevgili
yersin. Eğer oradan çıkarılmasaydım asla çıkmazdım.”
Muhammed Ebu Aydın peş peşe
birçok konferansa ve ardı ardına gelen birçok hadiseler
yaşadı. Hiçbir olay yoktur ki onun vicdanında yer
bulmasın ve zihnini karıştırmasın. Hicretinden itibaren
vatan evlatlarının parçalandığını hissediyor ve onların
şikâyetlerinin iniltilerini duyuyordu. Ne ciddi bir
eylem ne bir kurtarıcı ve ne de bir sığınak göremiyordu.
Onları gözyaşını dindirme ve cihada gayret ve
savunmalarını ateşlemek gibi konularda aydınlatıyordu.
Düşünürümüz duyarlılıklarıyla
acı gerçeği ve bundan kurtuluş yolunu bizlere tasvir
etmektedir. Ve bu gerçekliğin asıl sebebinin Allah’tan
yüz çevirmemiz olduğunu dolayısıyla ayrılıklara
düşüldüğünü, bencillik, yalan ve iftiralarla işgale
uğradığımızı ve rezil ve aşağı durumlara itildiğimizi
zikreder. Düşman sofralarının artıklarıyla yaşıyorduk ve
onlar haklarımızı istiyorduk. Onlar tarafından yapılan
bazı yardımlarla bazen sevinir bazen üzlüyorduk.
Baskıcılar tarafından tüm Irak halkına ve özellikle
Türkmen ulusuna yönelik hücum üzerine hücum, katliam
üzerine katliamlar gerçekleşti. Denilebilir ki bu süreç
Osmanlı devletinin çöküşünden sonra özellikle de
Irak-İran, Kuveyt savaşından ve Birleşmiş Milletler
iktisadi ambargosu sonucunda başladı.
2000 yılında vefat etti. Amerika ve yandaşlarının
ülkesine saldırdığı ve Türkmen ulusunun düştüğü
durumlara şahit olmadı. Şayet bu olanları görseydi acısı
artar, Türkmen halkına yapılanlara çok üzülürdü. Irak
halkı dram ve sıkıntılar denizinde yüzerken bir
öncekilerden daha şiddetli katliamlar meydan geliyordu.
Babasının
Siyasi ve Sosyal Hayatı
Hacı İzzet b. Hacı Veli b.
Recep Kerkük halkının ileri gelenlerinden olup âlim ve
zengin bir zattır ve ayrıca Nakşibendî tarikatına
mensuptur. İki kızı ve iki oğlu vardır. Osmanlıya ve
sonrasında monarşi yönetimine tanıklık etmiştir. İkinci
Dünya savaşını yaşadı. Başından büyük hadiselerle dolu
nice seneler geçti. Irak, 1914 yılındaki savaşta
birleşmiş kuvvetlere karşı birçok evladını şehit verdi.
Daha sonra 1920 yılında Kutlu Yirmi Devrimi gerçekleşti.
Ülkesinin evlatları sığınmacılığı ve başıboşluğu
tattılar. Ravendoz PTT işletmesinde müdürlük vazifesinde
bulundu ve görevinden istifa etti. Geri dönmek ve
Kerkük’te yaşamak zorunda kaldı. Bugün hakkın hâkim
olduğu, iman ordularının muzaffer olduğu ve İ’layı
Kelimetullah’ın gerçekleşeceği günü beklemektedir.
Sömürgecilere karşı
mücadelesiyle meşhur dedesi Hacı Veli’nin mesleğini
devam ettirdi. Ravenduz’da PTT işletmesinde görevliyken
sömürgecilere karşı durdu. Babasının makamına yükseldi
ve Batılı sömürgecilerle mücadele hususunda babasının
izinden yürüdü. Sonra bu mücadeleciliği oğullarına
intikal etti, özellikle de Avukat Muhammed’e.
Hacı İzzet, değerli bir âlim
olup insanlar arasında ilmi ve tasavvufi kişiliği ile
tanınmıştır. Ve bu özellikleri aynen oğulları Enver ve
Muhammed’e ve kızları Mediha ve Fazilet’e geçmiştir.
Muhammed beyin babası ve dedesi (r.h.m.)
Kerkük’ün ileri gelen tüccarlarındandı; İslam-Osmanlı
hilafetinin korunması esnasındaki mücadelesinde birçok
siyasi hadiselerle karşılaştı. Ptt İşletmesi müdürüydü.
Bilindiği gibi bu görev savaş zamanlarında çok hassas
bir konumdadır. Zira gerek müslümanların karargâhından
savaş alanına veya tam tersi istikametteki en gizli
telgraflar bu yolla iletilmekteydi. Şayet güvenilir
ellerde olmasa bir hıyanet merkezi ve askeri sırların
açığa çıkarıldığı bir yer haline gelirdi. Hacı İzzet
elinden gelen her türlü şekille İngiliz ve Rus
casuslarla mücadele etti ve Ravenduz kaymakamı
tarafından yapılan baskı başta olmak üzere birçok baskı
ve tazyiklere rağmen Osmanlı hükümetine gönderilen veya
Osmanlı hükümetinin gönderdiği gizli telgrafları onlara
ifşa etmedi. Memurlarıyla beraber Kaymakamlık konağına
yürümüş ve oradakilerle tartışmıştır. Son olarak, 1918
yılında Irak’taki İngiliz sömürü ihtilalinden seneler
sonra görevinden istifa etti. Ellili yıllarda vefat
etti.
Irak ordusunda Üsteğmenlik görevinde
bulunan oğlu Enver; O’da vatanını ve milletini çok
sevmekteydi. Gerek göreviyle ve gerekse mali olarak
maddi ve manevi bütün imkânlarıyla milletine yardımcı
oldu. Daha sonra hastalandı ve İngilizler tedavi
maksadıyla onun Irak dışına çıkmasına müsaade etmediler.
Zira yakın arkadaşlarından birisi onu İngiliz
konsolosluğuna Türkiye Konsolosluğu ile irtibatı olduğu
iddiasıyla ihbar etmiştir. 1944 yılında vefat etmiştir.
Ondan sonra bu bayrağı bizim de kendisinden
bahsettiğimiz en küçük kardeşi Muhammed taşıdı. Muhammed
babasını 1956 yılında kaybetti ki onun için babası
madden, manen ve fikri olarak en büyük yardımcısıydı.
Son Söz
Özetle diyebiliriz ki Hacı
Muhammed İzzet, gerek insanların devamlı süren
savaşlarla uğraşmaları gerek ülkesinden uzak kalması ve
gerekse gurbette olması veya başka sebeplerle sebebiyle
unutulanlar arasındadır.
Günümüzde ise hepimizin
bildiği gibi Türkmen halkı örneklerini verdiğimiz gibi
komutanları, siyasetçileri ve emektarlarını
kaybetmektedir. Onların ilk hedefleri önderlik
vasıflarına haiz nesiller yetiştirmek ve her ne durumda
olursa olsun hakkı, adaleti, korkusuzluğu bilen ve her
pozisyondaki göreviyle vatanını himaye eden kişiler
yetiştirmekti.
Türkmen vatandaşlarımızdan
son olarak, bahsettiğimiz örneklerdeki âlim, düşünür,
hâkim ve siyasetçi gibi şahsiyetlerin hayat hikâyelerini
okumalarını, basit görüş ayrılıkları dolayısıyla onların
aleyhlerinde konuşmamalarını ve onların meslekleri,
makam-mevkileri, başka cemaatlere müntesip olmaları
dolayısıyla haset etmemelerini ve onları Allah için
sevmelerini ve hep hayırla yâd etmelerini istiyorum.
Zira Ali (r.a.) şöyle buyurmaktadır: “Kim bana bir harf
öğretirse onun kölesi olurum.” Başkaları için güzel bir
örnek ve güçlü olabilmemiz için âlimlerimize saygılı
olalım, saflarımızı birleştirelim. Bunu yaparsak
ecdadımızla gurur duyarsak onların milletimize
gösterdiği saygı gibi biz de kendi kendimize saygımızı
kazanırız.